Hastalık sebepleri genellikle beslenme ile ilgilidir. Beslenme hataları sonucunda mide ve bağırsaklarda çürüyüp mayalanan gıdaların metabolizma atıkları kısmen dışarı atılır, kısmen dokularda birikir. Dokulardaki atıklar çoğaldıkça, iltihaplanmaya (çöplüklerdeki gibi yanmaya) ve gaz oluşturmaya başlar. Bu yakıcı madde ve gazlar (antijenler) dokularda ağrı, sızı, iltihap ve alerjiye yol açar. Bu durum devam ettiği sürece, akla gelebilecek her türlü hastalık oluşabilir.
Ancak bağışıklık sitemi bu duruma müdahale ederek ateşi yükseltir. Yükselen ateş kanı ısıtır, nefesi, kalp atışlarını ve kan dolaşımını hızlandırır. Isınan kanda, dokuları temizlemekle görevli mikroplar, lökositler ve lenfositler çoğalır. Bağışıklık sistemi bu şekilde zararlı bakteri ve virüslerin çoğalmasını engellemeye ve dokuları toksinlerden temizlemeye çalışır. Örneğin çocuk felci virüsünün üreme hızı 40 derecede 250 kat azalırken, zatürreden sorumlu bakteri 41.1 derecede yok olur.
Hastalıklar Sebepleri Belirtileri Faydaları, Ne İyi Gelir
Bağışıklık sistemi, ısınan kan, kandaki görevli hücreler ve mikropların erittiği zararlı maddelerden dokuları arındırmak için farklı yollar kullanır. Bademciklerden şişme ve iltihaplanmayla, deriden terleme, döküntü ve sivilcelerle, akciğerlerden nefesle ve öksürükle, beyinden hapşırma, burun kanaması, burun akıntısı, geniz akıntısı, kafa ve kulak arkası yaraları, kulak kiri ve iltihabıyla, böbreklerden idrarla, mide ve safra kesesinden kusmayla, karaciğer ve bağırsaklardan ishalle dışarı atarak kurtulmaya çalışır. Saç dökülmesi ve tırnak uzaması da toksinleri vücuttan uzaklaştırma yollarından biridir. Bu semptomların hiçbiri hastalık değildir, bağışıklık sisteminin normal savunma mekanizmasıdır. Ateşi düşürmek, öksürüğü engellemek, burun akıntısını durdurmak, antibiyotik kullanmak, bademcikleri aldırmak bağışıklık sistemine yapılan en büyük kötülüklerdir.
İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde, bu kadar zararlı, bu kadar bol ve bu kadar çeşitli yiyecek bir arada tüketilmemiştir. Bu yüzden günümüzde insanın karaciğeri çöplüğe, vücudu hastalık batağına dönmüştür. Bu durumdan ilaç veya cerrahi müdahalelerle kurtulmayı düşünmek, tehlikenin boyutunu bilmemekten kaynaklanır. Birçok hastalığın temeli tektir, yaşam tarzı.
Yaşam tarzı değiştirilmeden, mide ve bağırsaklar tedavi edilmeden, sindirim düzeltilmeden, karaciğer temizlenmeden, diyet yapmadan hiçbir gıda doğal da olsa hiçbir ilaç ya da bitki tek başına bedenin iyileşmesini sağlayamaz.
Midede sindirimi tamamlanan besin maddeleri bağırsaklara iner. Bağırsaklarda birinci hazım tamamlanır, besin emilir ve karaciğere yani ikinci hazma gönderilir. Birinci hazımda parçalanmayan besin bağırsaklarda doğal olarak yaşayan vazifeli mikroplar tarafından parçalanarak vitamin, şeker, hatta protein üretilir. Toksik maddeler ise nötrolize edilerek hızla dışarı atılmaya çalışılır.
Herhangi bir sebeple kullanılan antibiyotik vücutta ve özellikle bağırsaklarda yaşayan, sağlığı koruyan mikropları yok eder. O zaman faydalı mikropların yerini zararlı mikroplar ve tek hücreliler doldurur.
Tek hücreliler ve yabancı mikroplar bağırsaklara gelen besinden çeşitli toksinler üretir, toksinleri kana karıştırmadan dışarı atmakla görevli bağırsak tüycükleri çürür. Tüycüklerin çürümesiyle kelleşen bağırsaklarda yaralar oluşur ve koruma görevini yapamayıp faydalı maddelerin yanı sıra zararlı maddeleri de kana karıştırır.
Zararlı maddelerle ağırlaşan kan, karaciğere geçer. Karaciğer, bu kanın bir kısmını temizleyerek kalbe, bir kısmını da böbreklere gönderir. Ancak kandaki zararlı maddelerin oranı arttıkça, karaciğerin bunları temizlemesi zorlaşır. Bu durumda atık maddeler karaciğerde birikerek yağlanma, büyüme, kistlere sebep olur. Karaciğer kanı yeteri kadar temizleyemez hale gelebilir. Kanda zararlı maddelerin çoğalmasıyla kan ağırlaşır.
Bağışıklık sistemi, ağırlaşan kanın dolaşımını hızlandırmak ve atıkları temizlemek için damarları daraltmak ve tansiyonu yükseltmek zorunda kalır. Ancak hasta, tansiyon düşürücü aldığında damarla zorla genişler, kan dolaşımı yavaşlar. Toksinlerle yoğunlaşan kan damarlarda atık bırakır, dokuları kirletir, kılcal damarları tıkar.
Kan, daralan ve tıkanan kılcal damarlardan organların dokularına gerektiği gibi ulaşamadığı için yeterli gıda ulaştıramaz. Aynı zamanda metabolizma atıklarını dokulardan uzaklaştıramaz. Sonuç olarak, hücre ve organlar aç kalır ve sürekli atıklarla uğraşmaktan asıl görevini yapamaz hale gelir. Her bir hücre ve her bir organ belli bir titreşimle çalışır ancak atıklarla birlikte frekanslar da bozulur.